9 Ağustos 2016 Salı

paralan. zin



Spinoza 5
Doğal hak kavramı üzerine Deleuze’un ders notlarında iki ayrı bakış açısı anlatılıyor. İlki klasik (geleneksel) doğal hak kavramı. Buna göre her insanın bir özü vardır ve insanların doğal hakları özlerine uygun düşen şeylerdir. Ancak özün ne olduğunu ve neyin öze uygun düşüp düşmeyeceğini kim bilebilir? Yalan söylenebilir mi? Peki ya beyaz yalanlar? Aç bir insan hırsızlık yapabilir mi? Vesaire bir sürü sorular. İşte bu klasik doğal hak kavramı, ki buna özcü yaklaşım da deniyor, bir dış sese ihtiyaç duyuyor. Yani bilge biri bize söyleyecek neyin özümüze uygun olup neyin olmadığını. Bir bilge bir aziz bir peygamber bir ermiş vs lazım. Çünkü biz bilemeyiz neyin bizim için iyi olduğunu….. Bunu geçiyorum ve Spinozacı doğal hak kavramına geliyorum. Spinozaya göre kişilerin özlerini belirleyen onların kudretleridir. Yani bir şeyin özü yapabildikleridir. Her şey bir kudretle tanımlanır ve bir bireyin doğal hakkı kudretinin yettiği her şeydir. Asmak kesmek kelle uçurmak hırsızlıktan altın vurmak. Ancak insan doğası gereği toplumsaldır ve toplumsal olmanın gereği olarak da uzlaşmacıdır. Bireyler toplumsallık adına uzlaşma yoluyla haklarından feragat ederler. Bu etik davranmadır. Olan budur.

Spinoza 6
Bazı alıntılar
- Spinoza’ya göre bireyler her biri sonsuz sayıda basit sarkaçtan oluşmuş bileşik sarkaçlardır. Ve bireyi tanımlayan şey de bir titreşimdir. Tamam.
- Spinoza’nın hareket ve dinginlik ilişkilerinden, hareket ve durağanlık oranlarından bahsettiğinde anlatmak istediği nedir? Şunu demektedir; sonsuz küçüklükler, sonsuzca küçük şeylerin sonsuz bir koleksiyonu, sonsuz bir toplamı, şu ya da bu bireye, şu ya da bu hareket ve dinginlik ilişkisi içinde aittir, nedir bu ilişki? – bu diferansiyel bir ilişkidir. Bu, sonsuz toplamlarda, sonsuzca küçük şeylerin sonsuz toplamlarında  beliren diferansiyel bir ilişkidir. 0/0 ilişkisi sıfıra eşit değildir. Diferansiyel bir ilişkidir. Başka bir deyişle sonsuza küçülürken terimler yitip gitse de ilişki hala devam etmektedir. Belirlenmiş tek şey terimler arasındaki ilişkidir.
-Özler mantıksal imkanlar olamazlar. Eğer mantıksal imkanlar olsalardı, hiçbir şey olurlardı: Bu yüzden özlerin fiziksel gerçeklikler olmaları gerekir. Ama bu fiziksel gerçeklikler varoluşun fiziksel gerçekliğiyle birbirine karışmaz. Nedir özün fiziksel gerçekliği? Beyaz bir duvar hayal edin. Üzerinde hiçbir şey yok. Sonra bir kalemle geliyorsunuz, bir adamcık çiziyorsunuz, sonra onun yanına bir başka adamcık çiziyorsunuz. Bu Ilgın bu da Fehmi J

Spinoza 7
Analizci bir yaklaşımla cisimlerin/bireylerin yapıtaşlarına doğru gidebiliriz. Hücreler moleküller atomlar. Daha sonra protonlar nötronlar ve daha da sonra quarklar ve bu bir son değil mutlaka. Peki bu analizi nereye kadar sürdürebiliriz en temelde en küçük ne var? En küçüğün içinde ne var? Spinoza en son noktaya yani sonsuza küçük yapı taşına basit cisim diyor. Basit cisim sonsuzca küçük cisimdir ve bir içselliği yoktur. Ancak basit cisimler birbirleri ile belli bir ilişki içinde sonsuzca sayıda bir araya geldiklerinde bir içsellik yaratırlar ve bireyi oluştururlar. Bir şeye şişe başka bir şeye minder diyebiliyorsak bunun sebebi iki cismi ayrı ayrı oluşturan basit cisimlerin iki farklı cisimde de farklı bir ilişki içinde olmalarındandır. Peki neyin ilişkisi bu? Hareket ve dinginliğin. Tüm var oluşun çeşitliği her birey veya nesnede hareket ve dinginliğin farklı oranlarda bir araya gelmesiyledir. Burada henüz cevapsız kalan soru hareket varlık olarak nedir? Dinginlik varlık olarak nedir? Bu soru şimdilik kalacak. Ama acaba bu soru şurada kendine bir örnek bulabilir mi? Örneğin müzik. Seslerin ve sessizliklerin uyum içinde bir ilişki içinde oluşudur. Müziği oluşturan ses ve sessizlik belki de hareket ve dinginlik için bir analog olabilir. Bir başka anoloji de termodinamiğin temel yasaları üzerinden kurulabilir diye düşünüyorum. Evrendeki her madde her cisim veya her birey de diyebiliriz, sahip olduğu entropi ve entalpi açısından bir denge durumundadır. Her şey maksimum entropi ve minumum enerjiyi arzular. Ancak maksimum entropi maksimum entalpi gerektirdiğinden bu ikisi ancak denge halinde olabilir ve evrendeki çeşitliliğin sebebi de bu dengedir. Böyle olmasaydı evren tek bir fazdan meydana gelirdi ve çeşitlilik olmazdı. O halde entropi ve entalpi ilişkisi Spinoza’nın hareket ve dinginlik ilişkisinin analoğu olabilir. Hareket maksimum entropinin dinginlik ise minimum enerjinin yerine konulabilir.


Spinoza 8
Daha önce Spinoza’nın canlılık ve cansızlık arasında bir fark koymadığını yazmıştım. Ve abiyogenez başlığı altında canlı dediğimiz varlıkların cansızlıktan nasıl evrildiğini araştıran bilim dalının da canlılık ile cansızlık arasına bir sınır çizmediğini de yazmıştım. O halde madem hepimiz aslında cansız varlıklarız, ki bu bence olağanüstü şaşırtıcı bir sonuç, o halde benlik diye tanımladığımız nedir. Eğer ben kategorik olarak cansız bir varlık veyahut bir mekanizma isem o halde beni diğerlerinden ayıran sınır nedir. Bana ait dediğim duyular nasıl bana ait oluyor. Burada aklıma gelen şu. Ben dediğim şey aslında beni oluşturan tüm şeylerin, organların, dokuların, sinirsel uyarımların, atomların yani her şeyin duygulanışlarının toplamı olsa gerek. Benim parmağımı kesildiğinde acı hissediyorsam ama bir başkasının parmağı kesildiğinde acı hissetmiyorsam bunun sebebi ben dediğim şeyin aslında orada acı uyaranı veren sinirsel iletiler ve onu algılayan reseptörler olmasıdır.

Para meselesi
Spinoza para meselesi üzerine de bir şeyler söylemiş olsun isterdim. Deleuze’un Spinoza üzerine 11 ders kitabında bu konuda bir şey bulamadım ama daha sonra okuyacağımız Etika’da belki bu konu hakkında bir şeyler bulabilirim. Şunu merak ediyorum para gerçekten insan toplumu için bir olmazsa olmaz mı? Daha önce hakkında bir çeviri yapmış olduğum Jacque Fresco’nun Venüs Projesine göre hayır olmazsa olmaz değil. Ve bizler avcı toplayıcı olduğumuz dönemde para diye bir şey yoktu bu da bir gerçek. Neden paranın olmadığı bir dünyaya kafaya taktım sebebini söyleyeyim çünkü paranın zehirleyici bir yönü olduğunu için için hissediyorum. İşin çok derinlerine girmeye çabalamadan sadece çevremde ve kendimde gözlemlediğim bazı şeyleri aktarmak istiyorum. İşin sonucu da şimdilik paranın olmadığı bir topluma değil ama bir servetin peşinden koşmanın anlamsızlığına bağlayacağım.

Kısa zamanda, gençlik gitmeden, çok para elde etmek istiyoruz. Ne kadar çok para? Şu mahkum olduğumuz 9-6 mesaisine hayatımız boyunca bizi bir daha mahkum etmeyecek kadar çok para. Yada en azından kendi işimizi kuralım kendi kendimizin patronu olalım da kendi kendimize izin verebilelim en azından bu kadarcığı olsun diyeceğimiz para. Be sebeple pek çoğumuz daha liseden itibaren ve üniversite boyunca işi fikirleri para kazanma yolları düşünür taşınırız. Hayat çünkü bir deneyimler ve olasılıklar havuzudur. Hayatımız boyunca mümkün olduğunca çok deneyim yaşamak isteriz. Yani gezmek ve yapmak istediğimiz merak ettiğimiz her şeyi deneyimlemek isteriz. Kazandığımız paranın azlığının yanı sıra iş mahkumiyeti önümüzdeki en büyük engeldir. Özellikle günümüz dünyasında kapitalist düzen bize hayatı para kazanmak için  bir fırsatlar dünyası gibi tanıtır. Şansınız yaver giderse bahisten yada forexten oturduğunuz yerden dakikalar içinde bir daha hiç çalışmanıza gerek kalmayacak ölçüde para kazanabilirsiniz. Yani fırsat her zaman vardır. Es keza aklınıza düşecek bir iş fikrini sadece iş fikrini bile satarak fırsatı yakalayabiliriz. İşte bu çok para kazanmak için bir fırsatın her zaman var olduğu fikri insanı kolektif mücadeleye katılmak yerine bireysel hareket etmeye yönlendirir. Ve evet işleri ve şansı yaver gidip bunu başaranlar da vardır. Filmler diziler reklamlar gazeteler bu kişilerle doludur ve günün birinde bizler de onlar gibi olup bir arka sayfa güzeline sarılacağımız günün hayalini kurarız. Oysaki bence göremediğimiz veya göz ardı ettiğimiz bir şey var. Sadece zengin olmakla asla gerçek anlamda tatmin olup mutlu olmayacağız. Çünkü en basit bir yoldan diyelim ki 5m$ kazanıp işte bu bana hayatım boyunca yetecek para bir daha çalışmama gerek kalmayacak kurtuldum desek bile aslında kurtulmuş olmayacağız. Çünkü bu sefer de diğerlerinin yoksullukları ile baş başa kalacağız. En sevdiğimiz arkadaşlarımız, kuzenlerimiz, komşularımız 9-6 mesaisinde ömrünü geçirirken biz bu çok boş zamanımızda kiminle takılacağız. Kimseyle paylaşıp dertleşeceğimiz iki dedikodu edeceğimiz neyimiz olacak. Ve daha kötüsü birileri gerçekten açlıktan ölüyorken biz paylaşmadığımız parayla daha büyük bir vicdan azabıyla karşı karşıya kalmayacak mıyız. Ve o kadar parayı nasıl yöneteceğiz? Dolar mı almalı ya düşerse altın mı almalı ya çalınırsa ev mi almalı ya savaş çıkarsa vs vs. Bir sürü problem ve mutsuzluk sebebi. Belki de bu yüzden piyango zenginlerinin daha sonraki batak hayatlarını sıkça duyuyoruz. Kendi kendilerini bilerek batırıyorlar olamaz mı. Fakir oldukları hayatı özlüyorlardır belki. Belki de ben bu yüzden forexte 1000$ kaybettim J Aslında şöyle bir gerçek var tıpkı diğer türler gibi karıncalar gibi arılar gibi veya kırlangıçlar gibi bizler de hayatta kalabilmek için çalışmak zorundayız. Toplumsal bir refahın olması insanların çalışmasını gerektiriyor. Tek başına bir kurtuluş olacağı yanılsaması ile hayatı kumar oynar gibi yaşamak yerine kolektif bir mücadelenin içinde yer alırsak ve savaşlar gibi gelir dengesizliği gibi gereksiz kaynak israflarını durdurabilirsek belki gelirlerimizi arttırıp çalışma saatlerimizi azaltabilir ve çalışma koşullarımızı iyileştirebiliriz. O zaman karıncalar, arılar ve kırlangıçlar gibi çalışmamız gerektiği kadar çalışıp geri kalan zamanlarda keyfimize bakabiliriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder